Alaaddinin Sihirli Lambası
Bir zamanlar, doğuda bir kasabada, Alaaddin ve annesi küçük bir evde yaşarmış. Evin geçimini sağlamak için Alaaddin her gün en zor işleri yapar, gün boyu çalışırmış. Bir gün, uzak bir köye muz satmak üzere yola çıkmış. Yolculuk sırasında karşısına bir adam çıkmış ve Alaaddin’e babasının eski dostu olduğunu söylemiş. Adam, “Altın para kazanmak ister misin?” diye sormuş. Alaaddin ise “Ben ömür boyu muz satsam böyle bir altın parayı kazanamam,” diyerek teklifi kabul etmiş.
Adam, Alaaddin’e kendisine sadık olması gerektiğini ve söylediklerini yaparsa çok zengin olacağını anlatmış. Birlikte yürümeye devam etmişler ve ileride büyük bir kayanın önünde durmuşlar. Adam, Alaaddin’e kayayı itmesine yardım etmesini söylemiş. İkisi birlikte kayayı itince altında küçük bir delik belirmiş. Alaaddin, zayıf ve çevik olduğu için bu delikten rahatça geçip dar merdivenlerden aşağı inmiş. Merdivenler karanlık ve rutubetliymiş; yolu sadece bir gaz lambası aydınlatıyormuş.
Alaaddin, aşağıya indiğinde şaşkınlıktan gözlerine inanamamış; her yer altınlar, elmaslar ve pırlantalarla doluymuş! Yukarıda duran adam seslenmiş, “Orada duran lambayı bana getir,” demiş. Adamın bu kadar altının içinde eski bir gaz lambasını istemesi Alaaddin’in içinde bir şüphe uyandırmış. Yine de lambayı almak için ilerlemiş.
Alaaddin, lambayı eline alıp adamın yanına gitmeye çalışırken adam tekrar seslenip ona, “Hadi, çabuk ol!” diye ısrar etmeye başlamış. Bu durumda iyice kuşkulanan Alaaddin, “Önce ben yukarı çıkacağım, ondan sonra lambayı vereceğim,” demiş. Ancak adam sinirlenip, “Eğer lambayı vermezsen seni burada kapatırım,” diye tehdit etmiş. Alaaddin daha da inat etmiş ve “Hayır, önce ben çıkacağım!” demiş. Bunun üzerine adam kayayı tekrar yerine itmiş ve Alaaddin’i mağarada mahsur bırakmış.
O sırada Alaaddin’in parmağındaki yüzük yere düşmüş. Yüzüğü fark edip alarak tekrar parmağına takmış. O an mağarada bir sarsıntı ve duman belirmiş, ve dumanların arasından devasa bir cin çıkmış! Cin, “Dile benden ne dilersen, sahip! Ancak yalnızca üç dilek hakkın var,” demiş. Alaaddin, hemen “Beni evime götür!” demiş ve o anda kendini evinde buluvermiş. Annesi, Alaaddin’i aniden karşısında görünce şaşırmış ve korkmuş. Alaaddin başına gelen her şeyi annesine anlatmış. “Elimde bir tek bu eski lamba kaldı,” demiş.
Alaaddin, lambayı gösterirken annesi lambayı parlatmak için silmeye başlamış. Lambayı ovmasıyla birlikte dumanlar arasında başka bir cin belirmiş! Cin, “Yüzyıllardır buradaydım, beni özgürlüğüme kavuşturdunuz! Dile benden ne dilerseniz, sahip!” demiş. Alaaddin, “Bize güzel bir sofra kur, üstünü en lezzetli yemeklerle donat,” demiş. Cin, üç kez el çırpmış ve masalarının üzerinde harika bir ziyafet ortaya çıkmış. Böylece Alaaddin ve annesi, cinin yardımıyla uzun yıllar bolluk ve huzur içinde yaşamışlar.
Bir gün Alaaddin pazarda dolaşırken kralın kızını görmüş. Prensesin güzelliği karşısında büyülenmiş ve ona âşık olmuş. Eve dönüp durumu annesine anlatmış. Annesi ise cinin yardımıyla bir sandık dolusu altın hazırlatıp krala götürmüş. Kralın saray kapısındaki muhafızlar, kadının getirdiklerini sormuş. Altınları gösterince kral bu hediyeyi çok beğenmiş ve kimden geldiğini öğrenmek istemiş. Alaaddin’in annesi, oğlunun kralın kızını sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini söylemiş.
Kral ise Alaaddin’in zenginliğini ölçmek için bir şart koymuş: “Kızımı almak istiyorsanız, kırk köle, kırk sandık altın ve bu altınları koruyan kırk muhafız gönderin,” demiş. Alaaddin’in annesi, bu isteği duyunca üzülmüş ve bunu yerine getirmenin imkânsız olduğunu düşünmüş. Eve dönüp durumu Alaaddin’e anlatmış. Alaaddin lambayı daha sert bir şekilde ovmuş ve karşısına cin çıkmış. Alaaddin, kralın şartlarını cinin önüne koymuş. Cin üç kez el çırpmış ve kralın istediği her şey hazır olmuş. Kral, Alaaddin’in isteğini yerine getirdiğini görünce şaşırmış ve Alaaddin’in kızına layık bir damat olduğunu kabul etmiş.
Fakat kral, Alaaddin’e bir şart daha koymuş: “Eğer kızımla evlenmek istiyorsan, onu güzel bir sarayda yaşatmalısın.” Alaaddin, cinin yardımıyla evlerinin yanına muhteşem bir saray yaptırmış. Kralın kızı Yasemin’le Alaaddin, üç gün üç gece süren bir düğünle evlenmişler. Alaaddin’in annesi ve Alaaddin, Yasemin’e cinin varlığından hiç bahsetmemiş.
Günlerden bir gün, sarayın önünde bir eskici dolaşmaya başlamış. “Eski lambalar alırım, yenisiyle değiştiririm!” diye bağırıyormuş. Yasemin, evdeki eski gaz lambasını eskiciye verip yenisini almak istemiş. Alaaddin’in çok sevineceğini düşünerek lambayı vermiş. Ancak bu kişi, Alaaddin’i hazineye kapatan kötü kalpli adamın ta kendisiymiş. Adam, lambayı alır almaz ovalamış ve cin ortaya çıkmış. “Dile benden ne dilersen, sahip!” demiş cin. Adam, “Saray ve prensesi al, buradan çok uzaklara götür!” demiş. Cin de dileği yerine getirmiş.
Akşam saraya dönen Alaaddin, sarayı yerinde göremeyince çok endişelenmiş. Hemen evine gitmiş ve yüzüğü parmağına takmış. Bir anda yüzüğün cini belirmiş. “Dile benden ne dilersen, ama unutma yalnızca iki dileğin kaldı,” demiş. Alaaddin, “Beni saraya götür!” demiş. Bir anda saraya gidivermiş. Alaaddin, sarayın içinde gizlice dolaşırken kötü kalpli adamı ve ona hizmet eden Yasemin’i görmüş.
Daha sonra Alaaddin yüzüğü tekrar ovmuş ve cin belirmiş. “Dile benden ne dilersen ama unutma, yalnızca bir dileğin kaldı,” demiş. Alaaddin, “O kötü adamın derin bir uykuya dalmasını istiyorum,” demiş. Cin, bu isteği yerine getirmiş. Alaaddin, adam uyurken Yasemin’e her şeyi anlatmış ve birlikte lambayı bulmuşlar. Alaaddin, lambayı ovmuş ve cin yeniden belirmiş. “Dile benden ne dilersen, sahip!” demiş cin. Alaaddin, “Bu sarayı eski yerine götür,” demiş. Cin üç kez el çırpmış ve saray eski yerine taşınmış.
Artık herkes Alaaddin’in ne kadar zengin ve kudretli olduğunu konuşur olmuş. Alaaddin, Yasemin ve annesi bu büyük zenginlik içinde, mutlu bir şekilde yaşamaya devam etmişler.