Heidi
Bir zamanlar Heidi adında küçük bir kız çocuğu varmış. Heidi’nin annesi ve babası o daha çok küçükken vefat etmişler. O günden sonra ona teyzesi bakmaya başlamış. Teyzesi Heidi’yi çok seviyormuş, fakat bir süre sonra ona bakmakta zorlanmış ve başka bir şehirde iş bulmuş. Artık Heidi’yi dağlarda yaşayan dedesi Alpöhi’nin yanına götürmeye karar vermiş.
Heidi, daha önce hiç dedesini görmemiş. Alpöhi dede, Alp Dağları’nda, ormanın içinde yalnız başına yaşayan aksi bir adammış. Çoğu kişi onun sert ve yalnız bir insan olduğunu düşünürmüş. Heidi’yi görünce aslında içten içe sevinmiş, ama bunu ona belli etmemiş. Küçük kız, teyzesi ayrıldığında biraz hüzünlenmiş, ancak yeni bir yer ve yeni bir hayat onu bekliyormuş.
Dedesi, Heidi için evin çatısında güzel bir oda hazırlamış. Heidi, dağdaki bu yeni hayatına kısa sürede alışmaya başlamış. Dedesiyle daha yeni tanışmasına rağmen ona karşı çok sıcak duygular beslemiş. Akşam olunca yeni odasına çekilip uyumuş ve sabaha kadar deliksiz uyumuş. Bu güzel gecede renkli rüyalar görmüş.
Sabah uyandığında bahçede oynarken karşısına büyük, sevimli bir köpek çıkmış. Köpeğin adı Joseph’miş. Heidi, Joseph’le tanıştığı için çok mutlu olmuş. O sabah dedesiyle birlikte dağlara doğru yürüyüşe çıktıklarında, keçilerini otlatan Peter adında bir çocukla tanışmış. Heidi, ona “Artık burada, dedemin yanında yaşıyorum,” demiş. Peter’i çok sevmiş, ve o günden sonra Peter, keçilerini otlatırken Heidi’yi de yanına alır olmuş. Birlikte dağlarda koşturup oynamışlar, Peter ona keçi çobanlığını öğretmiş ve her gün yeni şeyler öğrenen Heidi çok mutlu olmuş.
Alpöhi dede, Heidi’yi çok seviyormuş, ancak sevdiğini ona belli etmekte zorlanıyormuş. Heidi, yaz boyunca dağlarda dedesiyle birlikte çalışıp oynarken bir yandan da ona ev işlerinde yardım ediyormuş. Dedesi ona küçük ekmekler yapıyormuş ve Heidi bu ekmekleri çok seviyormuş. Sadece kendisi için değil, Peter’in yaşlı annesi için de bu ekmeklerden götürüyormuş. Peter’in annesi de bu iyiliğine karşılık olarak Heidi’ye keçi sütü veriyormuş.
Zaman hızla geçmiş, yaz bitip kış mevsimi gelmiş. Hava soğumaya başlamış ve Peter okula gitmeye başlamış. Peter’in okula gitmesi Heidi’yi üzmüş çünkü o da okula gitmek istiyormuş, fakat dağdaki evden uzaklaşmak istemiyormuş. Bir gün Heidi’nin teyzesi çıkagelmiş ve Heidi’yi alıp şehirde bir okula göndermek istediğini söylemiş. Alpöhi dede bu fikre önce karşı çıkmış, ancak düşündükçe Heidi’nin geleceği için şehirde okula gitmesinin daha iyi olacağını anlamış.
Heidi dedesinin yanından ayrılmak istememiş, çünkü dedesine çok alışmış. Ancak teyzesi ona istediği zaman dedesini görebileceğini söyleyince Heidi gitmeyi kabul etmiş. Heidi ve teyzesi trene binip uzun bir şehir yolculuğuna çıkmışlar. Yolculuk sonunda şehirde büyük bir köşke gelmişler. Heidi bu kadar büyük bir evi ilk defa görmüş ve burada kalacağı için heyecanlanmış.
Bu evde Clara adında Heidi’nin yaşlarında bir kız varmış. Clara, küçükken geçirdiği bir trafik kazası yüzünden yürüyemiyor ve tekerlekli sandalyede yaşıyormuş. Teyzesi, Clara’ya arkadaşlık etmesi için Heidi’yi getirmiş. Clara ve Heidi çok iyi arkadaş olmuşlar, kısa sürede birbirlerini çok sevmişler.
Heidi, daha önce şehirde yaşamadığı için bazı şeylere alışmakta zorlanıyormuş. Clara’nın büyükannesi, oldukça sert ve kuralcı bir kadınmış. Heidi’ye yemek yeme adabını, çatal bıçak kullanımını ve sofrada nasıl oturulacağını öğretmiş. Heidi, şehir insanları gibi giyinmeye başlamış ancak kendini bu giysiler içinde rahat hissetmiyormuş. Clara, Heidi’ye okuma-yazma öğretmiş ve birlikte çok güzel vakit geçirmişler.
Ancak Heidi zamanla dedesini, Alp Dağları’nı, Peter’i ve köpeği Joseph’i çok özlemeye başlamış. Hatta yemek bile yiyemez olmuş. Bu durum Clara’nın büyükannesi ve babasını üzmüş ve Heidi’yi tekrar dedesinin yanına götürmeye karar vermişler. Clara da buna çok üzülmüş, fakat büyükannesi ona, “Eğer Heidi’yi seviyorsan, onun mutlu olmasını istersin,” demiş. Vedalaşma zamanı geldiğinde Heidi’nin teyzesi, Clara’ya, seneye Heidi’yi ziyaret edebileceğini söylemiş.
Heidi, şehir giysilerini çıkarıp tekrar dağlara dönmüş. Köyüne vardığında, koşa koşa Peter’lerin evine gidip Clara’nın gönderdiği ekmekleri Peter’in annesine vermiş. Ardından dedesinin yanına koşmuş. Dedesini görünce çok sevinmiş ve ona sıkıca sarılıp ne kadar çok özlediğini söylemiş. Dedesiyle birlikte tekrar huzurlu günler geçirmeye başlamış.
Aradan belli bir süre geçtikten sonra Clara, Heidi’ye bir mektup yazmış ve ona “Seni görmeye geleceğim,” demiş. Heidi bu habere çok sevinmiş. Clara Alp Dağları’na Heidi’nin yanına geldiğinde Peter ile de tanışmış. Ancak Peter, Clara’ya pek sıcak davranmamış çünkü Heidi’yi şehre geri götüreceğinden korkuyormuş.
Peter, Clara ve Heidi birlikte dağlarda çok güzel vakit geçirmişler. Temiz hava ve doğal yiyecekler, Clara’ya çok iyi gelmiş. Clara’nın iyi arkadaş olması Peter’in hoşuna gitmese de Heidi’nin mutluluğu için Clara’ya yardım etmek zorunda kalmış. Ancak Clara’yı tekerlekli sandalyesinde oradan oraya götürmek hoşuna gitmemiş. Bu yüzden bir gün, Clara’nın tekerlekli sandalyesini alıp yüksek bir yerden aşağı atmış. Peter, bu sayede Clara’nın geri döneceğini düşünmüş. Ancak Heidi, Clara’ya destek olmuş ve ona yürümeyi öğretmeye başlamış. Clara, temiz hava ve Heidi’nin yardımı sayesinde yavaş yavaş yürümeye başlamış. Bu durum onu çok mutlu etmiş ve Heidi’ye çok teşekkür etmiş.
Birkaç gün sonra Clara’nın babası ve büyükannesi onu ziyarete gelmişler. Clara’nın yürüdüğünü görünce çok sevinmişler. Heidi’ye ve dedesine teşekkür etmişler. O sırada Peter, yaptığından pişman olmuş ve Clara’nın tekerlekli sandalyesini dağdan aşağı attığını itiraf etmiş. Herkesten özür dilemiş ve yaptığı hatanın farkına varmış. Heidi ve Clara, Peter’i affetmişler. Clara ona, “Bak, sayende yürüyorum!” demiş.
Clara ve ailesinin gitme zamanı gelmiş. Clara, bir dahaki yıl tekrar geleceğine söz vermiş. Heidi, Clara’yı uğurladıktan sonra dedesiyle birlikte Alp Dağları’nda huzurlu ve mutlu yaşamına devam etmiş.