Uyuyan Güzel

uyuyan güzel masalı
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde uzak diyarlarda, güzellikler içinde bir ülke varmış. Bu ülkenin Kralı ve Kraliçesi her şeye sahip olsalar da bir türlü mutlu olamıyorlarmış, çünkü yıllardır bir çocuklarının olmasını diliyorlarmış. Günler geçmiş, aylar geçmiş, derken bir gün Kral ve Kraliçe çok güzel bir kız çocuğuna sahip olmuşlar. Kızlarının gözleri parıldıyormuş, adeta güneşin sıcaklığı ve ışığını taşıyormuş. Ona bu yüzden “Gün Işığı” adını vermişler.

Gün Işığı’nın doğum günü kutlaması için hazırlıklara başlayan Kral ve Kraliçe, bu büyük gün için tüm ülkeye duyuru yapmışlar. Ülkedeki herkes, asiller, köylüler ve hatta uzak diyarlardan gelen misafirler saraya çağrılmış. Kral ve Kraliçe, Gün Işığı’nın doğumunu kutlamak için ayrıca ülkedeki on iki periyi de davet etmişler, ama maalesef bir periyi davet etmeyi unutmuşlar.

Kutlama günü geldiğinde, saray olağanüstü bir güzellikle süslenmiş, her şey hazır edilmiş. Gün Işığı için masalsı bir atmosfer yaratılmış. Misafirler sırayla Gün Işığı’na hediyeler sunmaya başlamışlar; zarif elbiseler, değerli mücevherler ve oyuncaklar getirmişler. Periler de birer birer hediyelerini sunmuşlar. İlk peri Gün Işığı’na “ömür boyu mutluluk” dilemiş, ikinci peri “iyilik ve güzellik” hediye etmiş. Tam üçüncü peri hediyesini sunmaya hazırlanırken, unutulmuş olan peri birdenbire ortaya çıkmış.

Bu peri, kötü kalpli bir periymiş ve saraya gelir gelmez Kral’a dönerek: “Anladığım kadarıyla herkesi doğum günü partisine çağırmışsınız ama beni unutmaktan çekinmemişsiniz!” demiş. Kral, kötü kalpli periden özür dilemiş ama peri aldırış etmemiş. “Merak etmeyin, ben de Gün Işığı’na bir hediye vereceğim,” demiş ve kızgın bir ses tonuyla eklemiş: “Gün Işığı, on altı yaşına geldiğinde parmağına bir iğne batacak ve ölecek!” demiş. Kral, “Yakalayın şu periyi!” diye bağırmış, ama kötü kalpli peri oradan hızla uzaklaşmış.

Sıra, hediyesini vermemiş olan son periye gelmiş. Bu iyi kalpli peri, kötü perinin lanetini tamamen kaldıramasa da Gün Işığı’na bir iyilik yapmaya karar vermiş. “Merak etme, güzel Gün Işığı. Ölümle değil, bir uykuya dalacaksın. Ta ki seni yakışıklı bir prens öpene dek,” demiş. Böylece, lanet biraz da olsa hafifletilmiş.

Kral, bu korkunç lanetin gerçekleşmemesi için ülkesindeki tüm iğneleri toplatmış ve hepsini yaktırmış. Yıllar geçmiş, Gün Işığı büyümüş ve güzelleşmiş. Artık neredeyse on altı yaşına basacakmış. Kral ve Kraliçe o gün geldiğinde endişelerini gizleyememişler ve kızlarını korumak için her türlü önlemi almışlar.

On altı yaşına bastığı gün, Gün Işığı sıkılmasın diye onu odasında yalnız bırakmışlar ama birden duvarda beliren gizli bir kapı dikkatini çekmiş. Merakına yenik düşen Gün Işığı, kapıyı açarak içeri girmiş. İçeride yaşlı bir kadın dikiş dikiyormuş. Kadının dikiş yaptığı iğneye gözlerini dikmiş ve adeta büyülenmiş gibi parmağını iğneye değdirmiş. O an Gün Işığı yere düşerek bayılmış. Yaşlı kadın da aslında kötü kalpli periymiş ve gülerek oradan uzaklaşmış.

Kral, lanetin gerçekleştiğini görünce çok üzülmüş, kızını yatağına yatırmış ve tüm saray halkının uyuması için perilerden yardım istemiş. İyi kalpli periler, saraydaki farelerden muhafızlara kadar herkesin yüz yıllık bir uykuya dalmasını sağlamışlar. Kral ve Kraliçe de derin bir uykuya dalmışlar.

Yüzyıllar geçmiş, sarayın etrafı devasa sarmaşıklarla kaplanmış, çevresi unutulmuş bir yer haline gelmiş. Bir gün yakışıklı bir prens, adamlarıyla birlikte saraya yakın bir yoldan geçerken uyuyan güzelin hikayesini duymuş. Prens, sarayın büyüleyici hikayesini merak etmiş ve saraya girmeye karar vermiş.

Sarmaşıklar ve dikenli otlar, sarayı koruyan bir duvar gibi etrafını çevrelemiş. Prens, kılıcını çekip dikenleri keserek saraya ulaşmış ve içeri girmiş. Sarayın içinde herkesin uyuduğunu görmüş. Yukarıya doğru ilerleyerek Gün Işığı’nın yattığı odaya varmış. Güzel prensesi görür görmez büyülenmiş ve fısıldamış: “Ne kadar güzel bir kız!”

Prens, Gün Işığı’nı alnından öpünce büyü bozulmuş ve Gün Işığı yavaşça gözlerini açmış. Onunla birlikte tüm saray halkı, hayvanlar ve sarayda yaşayan herkes yüz yıllık uykusundan uyanmış. Prens, Kral’dan kızını istemiş çünkü onunla evlenmek istiyormuş.

Kral, prensin isteğini kabul etmiş ve Gün Işığı ile yakışıklı prens büyük bir düğünle evlenmişler. Ömür boyu mutlu, huzurlu bir hayat sürmüşler. Gökteki yıldızlar kadar parlak günler, masal gibi bir hayat onları bekliyormuş.

Ve onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine..

Similar Posts