Yedi Renkli Dünya
Evin en küçük kızı, sabah erkenden yatağından kalkmış ve koşar adımlarla banyoya gitmiş. Hızlıca yüzünü yıkamış, ellerini temizlemiş ve saçlarını tarayarak kafasına bir toka takmış. Koşarak evin merdivenlerinden inerken aceleyle taktığı toka kafasından düşüvermiş. Üstüne basınca “tak” diye bir ses çıkmış ve toka kırılmış, ama bunu pek önemsememiş.
Aşağı indiğinde her zaman oturduğu cam kenarındaki tek kişilik koltuğa oturmuş ve dışarıda yağan yağmuru izlemeye başlamış. Yağmur yağdığı zamanlarda hep buraya gelir, dışarı bakar ve hayaller kurarmış.
Kız camdan dışarı bakarken, annesi onu kahvaltıya çağırmış, ama o duymamış. Kızının yanına gelen annesi, onu çağırmaktan vazgeçmiş. “Kim bilir şimdi ne hayaller kuruyordur,” diye düşünmüş. “En iyisi onu rahatsız etmeyeyim; hayalleri bitince kahvaltısını yapar,” diyerek oradan uzaklaşmış.
Kız, camdan dışarı bakarken gökyüzünde küçük bir cisim fark etmiş. Dedesinin ona hediye ettiği dürbünü alıp cisme bakarken birden bire gökkuşağı onu kendine doğru çekmeye başlamış. Oraya vardığında her yer masmaviymiş ve burayı çok beğenmiş. Yanına, Maviş adında biri gelmiş ve “Merhaba, benim adım Maviş. Buraya, büyüklerinin sözünü dinlediğin için geldin,” demiş. Kız içinden “İyi ki büyüklerimin sözünü dinlemişim,” diye düşünmüş. Maviş, ona mavi dünyayı gezdirmiş ve kız burayı çok sevmiş.
Kız, sarı renkli kısmı da çok merak ediyormuş. Maviş, telefonunu alarak Sarış’tan oraya gelmek için izin istemiş. Sarış izin verince, Maviş’le birlikte uçağa binmişler ve uzun bir yolculuğun ardından Sarış’ın sapsarı dünyasına ulaşmışlar. Küçük kız burayı da çok beğenmiş ve Sarış ile sohbet etmiş. Sarış, “Buraya sadece arkadaşlarıyla iyi geçinenler gelebilir,” demiş. Küçük kız içinden, “İyi ki arkadaşlarımla hep iyi geçinmişim,” diye geçirmiş.
Daha sonra küçük kız, bir at arabasına binerek Yeşil’in dünyasına doğru yola koyulmuş. Oraya vardığında her yer yemyeşilmiş. Yeşil onu kapıda karşılamış ve ona yeşil elma ikram etmiş. Bir yandan elmasını yiyen kız, bir yandan da Yeşil ile sohbet ederek etrafı gezmiş. Yeşil, “Buraya sadece verdiği sözleri tutan kişiler gelebilir,” demiş. Kız da yine içinden, “İyi ki verdiğim tüm sözleri tutmuşum,” diye geçirmiş.
Kız, şimdi de kahverengi dünyaya gitmek üzere bir uçan balona binmiş ve yola koyulmuş. Kahverengi dünyaya varınca, burayı da çok beğenmiş. Burada her yer kahverengiydi; hatta kahverengi televizyonlar bile varmış. Kahverengi ona, “Buraya sadece anne ve babalarının izin verdiği kadar televizyon izleyen çocuklar gelebilir,” demiş. Kız da içinden, “İyi ki çok fazla televizyon izlememişim,” diye düşünmüş.
Bu yolculuğun ardından sıra mor dünyaya gelmiş. Mor bir bisiklete binerek mor dünyaya varmış ve etrafta mor salkımlar, mor patlıcanlar görmüş. Mor, ona güzel dolmalar yapmış ve birlikte dolmaları yiyip sohbet etmişler. Mor, “Buraya sadece zamanında uyuyan çocuklar gelebilir,” demiş. Kız da içinden, “İyi ki uyku saatimi hiç geçirmedim,” diye geçirmiş.
Bu güzel yolculuk birden bitivermiş. Küçük kız, pat pat diye son yağmur damlalarının sesini duymuş ve o güzel hayalleri sona ermiş. Gökkuşağı kaybolmuş, güneş açmış. Kız, bu güzel hayallerin bitmesine üzülmüş. O sırada annesi yanına gelmiş ve “Ne oldu kızım, neden ağlıyorsun?” diye sormuş.
Kız, başlamış anlatmaya: “Anne, sabah erkenden kalktım, elimi yüzümü yıkadım ve gökkuşağına gittim. Orada her yeri gezdim, güzel arkadaşlıklar edindim. Acaba beni tekrar oraya çağırırlar mı? Keşke yağmur yağsa…”